Giriş
Karz-ı hasen,
genellikle imkânı olanların, ellerindeki maddi imkânları isteyenlere, belli bir
süreliğine gönüllü ödünç vermeleri manasında anlaşılmış. Hâlbuki Kuranda bu
deyim, devamlı Allaha nisbetle gelmekte ve zorunlu hallerde bile terk edilmemesi
gereken önemli bir kulluk görevi olarak yer almaktadır. Bu deyim tıpkı kurban
ibadetinde olduğu gibi, sahip olunan imkânlardan Allah rızası için fedakârlık
yapmayı ifade etmektedir.
Kuran, borç verme
ile ilgili bir kaç kelime kullanıyor. Bunlardan birisi deyn, diğeri ise karz-ı hasendir. İslâm hukuk
sisteminde borçlar hakkında kullanılan âriyet kelimesi Kuranda geçmemektedir.
Deyn kelimesi Kuranda biri fiil olmak üzere altı
defa geçiyor. Kuranın en uzun âyetine
tedâyün-borçlanma âyeti denir. Ey
iman edenler, Birbirinizle vadeli borçlanmaya girdiğiniz zaman bunu belgeleyin...[1]Burada hem tedâyentüm-borçlandığınız da şeklinde fiil kalıbı ile hem de
deyn-borç olarak yer alıyor.
Deyn Nisâ 11.
âyette bir defa, 12. âyette üç defa Türkçedeki borç anlamında
kullanılıyor. Her iki âyet de miras
taksiminden bahsetmektedir. Mirasta hak sahiplerinin payları ölenin vasiyet ve
borcu (deyn) düşüldükten sonra şu kadardır diye hükme bağlanıyor.
Görüldüğü gibi
Kuran deyni, kişiler arasında belli şartlarda yapılan borçlar hakkında
kullanmakta ve işin ahlâkî boyutuna temas etmemektedir.Deyn kelimesinin
geçtiği âyetlerde ne borç vermeye bir teşvik, ne de borç verene bir övgü yer
alıyor.
Ancak karz-ı hasen
böyle değil. Kuran karz-ı haseni teşvik ettiği gibi bunu yapanları da
övüyor. Buradaki incelik dikkat çekicidir.
Din kelimesinin
aslı işte bu deyn masdarıdır. İlginçtir Kuranda din, Allaha borçluluğu
ifade ederken, karz-ı hasen de geldiği bütün yerlerde Allaha nisbetle yer
almaktadır. Din; hem alacak-verecek, hem de boyun eğme-eğdirme manasına gelir.
Borç ve alacakların hesapları görülüp karşılığı (ceza) verildiği için hesap
gününe yevmüd-din; din günü, efendisine borçlu olduğu için köleye medîn
denilmiştir. ed-Din, Allah-insan-servet ilişkisinin ele alındığı bağlamda
insanın Allaha karşı fıtrî borçluluğu anlamına gelir. Aslında iman kişinin
Allaha olan borcunu ikrar, küfürse borcunu inkâr halidir.[2]
Karz Ne Demektir?
Karz (dad ile:
kard); sözlükte; kesip koparmak, karşılık vermek demektir. Bu, mekânla ilgili
olarak kullanıldığında; çaprazından dolaşıp gitmek manasına gelir.
Kehf Sûresinde fiil halinde bir
yeri çaprazından dolaşıp gitmek, diğerlerinde ise borç vermek anlamında kullanılıyor.Ve onlar o mekânın geniş bir bölümünde
bulunuyorlarken, sen, güneş doğarken onların mağarasını sağ tarafından teğet
geçip gittiğini, batarken de sol tarafından teğet geçip gittiğini gözünde
canlandırabilirsin...[3]
Aynı kökten türeyen istikraz,
ödünç istemek/almak, ikraz ödünç
vermek, mukriz ödünç veren demektir.
Karz terim olarak; bedelinin geri
verilmesi şartıyla, bir kimseye verilen mal demektir.[4]
Borç işleminin bu şekilde karz
diye nitelendirilmesi, borç verenin malının bir kısmını ayırıp vermesi veya
borç alanın aldığı şeyin emsalini geri verecek olması sebebiyle bu adı aldığı
şeklindeki açıklama kelimenin kök anlamıyla bağlantısını belirtmek içindir.
Dinî terminolojide karz
kelimesi, bir kimseye tüketim amaçlı olarak para veya mislî eşya türündeki
bir malı ödünç vermek anlamıyla yaygın bir kullanım kazanmış olup Allah
katında ecir kazandıran erdemli bir davranış olması yönüyle dinî öğretinin ve
İslâm ahlâkının, bir akid türü olarak da İslâm hukukunun konusunu teşkil
etmiştir.[5]
Falanca falancaya karz verdi
denildiği zaman karşılığını alacak bir şey verdi demektir. Karz, ödünç olarak
verilen şeydir. Kelimenin asıl manası kesmek demektir. Makas anlamına gelen
mikraz da buradan gelmektedir. Karşılığını vermek üzere maldan bir parça
kesip vermek anlamında ikraz tabiri kullanılır. Bir kavmin inkırazı demek,
onların köklerinin kesilmesi demektir.
Hasen; maddi varlıkları ve
olayları nitelemek üzere kullanılır. Hasen; göze güzel gelen, göz tarafından
beğenilen demektir.[6]
Karz-ı hasen, yani gönül hoşluğu
ile ve ecrini Allahtan bekleyerek vermek demektir. Bu şekilde borç veren bir
mümin, borçluyu minnet altında tutmaz, ona eziyet etmez. Ya da verdiği borç
karşılığında bir bedel almayı düşünmez.[7]Nitekim Kuran bir başka âyette verdikleri sadakaları başa kakmayanları övüyor.[8]
Hiç bir maddi çıkar
düşüncesi gözetmeksizin sırf Allah'ın rızasını kazanmak ve dinkardeşinin sıkıntısını
gidermek amacıyla karşılıksız borç vermeye karz-ı hasen denir. Hasen
sıfatıyla nitelenmesi amacındaki, ruh yüceliğinden ileri gelmektedir.[9]
Karz-ı hasen; güzel borç anlamını ifade etmekle beraber burada malın en
iyisini seçip Allah rızası için halis niyetle faydalı olan hususlara sarf etmek
demektir.[10]
Kuranda Karz Terimi
Kur'ânda karz altı âyette fiil
köküyle birlikte geliyor:[11]Bunların bir kısmı müminlere harcama noktasında yol gösterici tavsiye olarak,
bir kısmı emir tarzında, bir kısmı da müminlerin bir sıfatı olarak geliyor.
Bu âyetlerde geçen karz-ı hasen
geleneksel olarak, Allah rızası için insanlara borç vermek şeklinde
tanımlanmıştır. Hibe olarak az vermektense karz-ı hasen tarzında çok yardım
edip, sonradan alacağını geri almak daha iyi bir davranış sayılmış. Bu
açıklamaya göre borç vermek hibe etmekten daha hayırlı kabul edilmiş. Müzemmil
20. âyette zekât görevinin peşinden borç verme tavsiyesinin gelmesi,
müslümanlar arasında ekonomik yükümlülüklerin birden çok çeşidinin olduğunu
gösterir.[12]
Allah (c.c.) müminlerin Âhirette
sevabını umacağı şeyler karşılığında dünyada iken verdiği şeyleri bir karza
(ödünce) benzetti. Nitekim insanların cenneti alma karşılığında can ve
mallarını vermelerini de alış-verişe benzetmektedir.[13]Âyet,
ihtiyaç sahiplerine sadaka vermeye, infakta bulunmaya ve Allah yolunda Hakkın
üstün gelmesi için harcamada bulunmaya teşvik ediyor. Bu teşviki de hiç bir
şeye muhtaç olmayan zatına borç verme gibi isimlendiriyor.[14]
Karz-ı hasen tabiri Kuranda bir
kaç şekilde geliyor:
1-Müminlerin bir özelliği olarak; Allah (c.c.) İsrailoğullarına
hitaben şöyle buyurdu: İşte onlar arasından oniki kişiyi müfettiş olarak
gönderdiğimiz zaman, Allah İsrailoğullarından söz almış ve buyurmuştu ki:
Kuşkusuz Ben sizinleyim. Eğer salatı doğru-dürüst eda eder, karşılıksız
yardımda bulunursanız, Benim peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz
ve Allaha güzel bir borç verirseniz,kesinlikle kötülüklerinizi örterim ve sizi tabanından ırmaklar çağlayan cennetlere
koyarım...[15]
Allaha güzel bir şekilde borç vermek, doğru ve yararlı işler işlemek
suretiyle olabilir.[16]
Bir müslüman, farz vergi olan zekâtdan başka sırf kendi arzusuyla Allah
için sadakalar, yardımlar verir ve verdiklerinin mükâfatını Allahın muhakkak
vereceğine inanır, o karşılığı bu dünyada beklemez ve sırf Allah rızasını için
verirse; bu Allaha verilmiş güzel bir borç olur.[17]
Allaha güzel bir borç vermek aynı zamanda imana sadâkatin bir bedelidir.
İmanın gereği ve iman iddiasını isbat eden en önemli eylemlerden
birisidir.İmana sadâkatin bedelini ödeyen erkekler ve kadınlar ile Allaha güzel bir borç verenlere gelince:
(bu) onlara kat kat fazlasıyla geri ödenecek ve tarifsiz güzellikte bir ödül
onları bekleyecek.[18]
2-Teşvik
üslûbuyla;Kimdir o, Allaha güzel bir borç
verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için
şerefli bir mükâfat versin.[19]
Bu Bakara 245. âyeti gibidir. Buradaki anlam daha geniştir ve insanın hiç
bir karşılık beklemeden, yalnızca Allah rızası için yapabileceği her şeyi
kapsamaktadır.[20]
Eğer Allaha güzel bir borç
verirseniz, (Allah) kat kat artırarak size döndürecek ve sizi
bağışlayacaktır. Zira Allah tüm şükürleri hak eden tek otoritedir,
(şükürsüzlüğü) cezalandırmada acele etmeyendir.[21]
İman aynı zamanda Allaha güvendir, Allahın vadine gönülden itimat
etmektir. Kişi zaten güvendiğine borç verir.[22]Şüphesiz en güvenilir (el-Mümin) Allahtır. Ona borç veren, verdiği borcu
eksiksiz, hatta kat kat geri alacağından emin olmalıdır.
Bunun bir önceki âyetle elbette bağlantısı var. Orada iman edenler Allaha
karşı sorumluluk bilinciyle davranmaya, Ona itaat etmeye, kendileri için hayır
olmak üzere infak etmeye davet ediliyorlar.[23]Arkasından da Allaha borç vermeden söz ediliyor. Böylece müminler, davet edildikleri güzel
eylemleri (salih amelleri) yaptıkları zaman, karşılığını fazlasıyla almak üzere
Allaha borç vermiş olurlar.
Allah (c.c.) iman edenlere şöyle soruyor: Allahın kat kat fazlasıyla geri ödeyeceği bir güzel borcu Ona verecek
olan kimdir? Allah hem daraltır hem genişletir ve hepiniz sonunda Ona döndürüleceksiniz.[24]Yani, kişinin hayatını Allah yolunda feda etmesiyle yahut onu adamasıyla kim
Allaha güzel borç verir?[25]
Bir önceki âyet Allah yolunda gerekirse fiilen savaşmaktan bahsediyor.[26]Allahın
kat kat fazlasıyla ödeyeceği sadece mal değil aynı zamanda hayattır da. Çünkü
Allah yolunda öldürülenlere verdiği ömrün kat kat fazlası olan ebedî bir hayat
bahşedilecektir. Değil mi ki: Allah için vermek, vermek değil almaktır.[27]Geçici hayatı Allaha borç vermek, ebedi hayatı kazanmaktır.[28]
3-Emir
üslûbuyla; Kuran, iman edenlere bir de şunu hatırlatıyor. Aslında sahip olduklarınızı
ebediyyen size ait değil. Allahın size emaneten verdiklerinden Onun yolunda
harcarsanız, bu Allah katında bereketlenir, çoğalır, kat kat fazlasıyla size
geri döner. Bu, müminin Allah için fedakârlık yapabilme şuurunun bir
sonucudur.
...Şu halde ondan (Kurandan) kolayınıza gelen kadarını okuyun,
namazınızı kılın, arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli ödeyin ve Allaha güzel bir borç verin. Zira
kendi adınıza ne hayır işlerseniz, Allah katında onu daha hayırlı ve daha büyük
bir ödül olarak bulursunuz. Ve daima Allah istiğfar edin (bağışlanma dileyin).
Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok rahmet edicidir.[29]
Görüldüğü gibi âyetlerde mecazi bir anlatımla Allah'a güzel bir şekilde
borç (karz-ı hasen) emrediliyor. Demek ki karz-ı hasen, imkanı olan
müslümanların uygun gördükleri miktar malı/parayı, uygun gördükleri kişilere
gönüllü borç vermeleri değil; bunu da içine almak üzere her türlü imkanı,
özellikle sevilen şeyleri Allah için feda etme görevidir. Bu her müslümana
kendi kapasitesi çerçevesinde farz olan bir ilâhî emirdir.
Karz-ı Hasen
Etrafında
Âyetlerde, Allah yolunda ve uhrevî ecir beklentisiyle yapılacak harcamaların
bir bakıma dünyada Allah'a borç verme sayılıp karşılığının âhirette kat kat fazlasıyla
alınacağı belirtiliyor. Burada güzel nitelendirmesiyle geçen karz tabiri,
ödünç işlemi de dahil hayır duygusuyla ve Allah rızâsı için yapılan her türlü
malî fedakârlığı kapsar.
İnfak, sadaka, karz-ı hasen Kuranın müminleri teşvik ettiği üç yardım ve
dayanışma şeklidir. İnfak ve sadaka bağıştır, geri istenmez. Karz-ı hasen bu
ikisini ve Allah için yapılabilecek bütün fedakârlıkları içine alan daha geniş
bir yardım ahlâkıdır.
Karz-ı hasen tabirinin geçtiği âyetleri Allah için güzel borç veriniz,
kim Allah için güzel borç verir? şeklinde de anlamak mümkün. O zaman anlam,
geri almak üzere kişilere borç vermekten ziyade, karşılığını Allahtan beklemek
üzere Ona borç vermek olur. Şüphesiz müslümanların birbirlerine çıkar
beklentisi olmadan (hele faizin ekonominin can damarı olduğu zamanlarda) borç
vermeleri güzeldir ve kardeşliğin gereğidir. Ancak karz-ı hasen âyetleri
yardımın ve infakın sınırlarını geniş tutuyor ve bunun karşılık beklenmeden
yapılması gerektiğini vurguluyor. Zaten en makbul paylaşım sadece Allah rızası
için yapılandır.[30]Yardım yapan karşısından teşekkür bile beklememelidir. Zira iyiliğin
karşılığını dünyada almak Âhiretteki ödülü etkileyebilir.[31]
Başka âyetlerde Allahın kendi rızası için bağışta bulunanlara, yardım
edenlere kat kat fazlasıyla karşılık vereceği yer almaktadır. Onu kat kat artırır ve karşılığında kendi
lütfundan büyük bir mükâfat verir.[32] Allah
yolunda yapılan harcamaların durumu bir tohumun hali gibidir ki o tohum yedi başak
bitirir ve her başak da yüz tâneye kadar ürün verebilir.[33]
İnfak servetin budanmasıdır. Bu nedenle karz-ı hasen Allaha güvenin sonucu
önemli bir fedakârlıktır. Güven imanın ahlâki karşılığıdır. Allaha borç vermek
isteyenler bunu yürekten vermeliler. Onlar zaten Allaha borçlu olduklarını
unutmamalılar.[34]
Peygamber (s.a.s.) pek çok hadisinde hem ihtiyacı olana borç vermeyi, hem
de alacak hususunda töleranslı davranmayı tavsiye etmektedir.[35]...Kim bir müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse Allah da onun
Âhiret sıkıntılarından birini giderir. Kul, kardeşinin yardımında olduğu
sürece Allah da onun yardımındadır.[36]İki defa borç vermek bir kere sadaka vermek gibidir. Sadaka on misliyle,
karz on sekiz misliyle mükâfatlandırılır.[37]
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: Sizden önce
yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borçverirdi. Borçluların arasında fakir
görürse hizmetçilerine: Onun borcundan vaz geçiverin, böylece Allah'ın da
bizim günahlarımızdan vaz geçeceğini umarız derdi. Allah da onun günahlarından
vazgeçti.[38]
Ebu Katâde, birboçlusunu (parasını istemek üzere)
aramıştı. Borçlu saklansa da onubuldu. Ancak adam: Dardayımdedi. Bunun
üzerine: Allah'a yemin edermisin? diye
sordu. Borçlu: Vallahi diye yemin etti. Ebu Katâde: Ben Resûlüllah'ın
(s.a.s.) Kim Allah'ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını
isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayı versin dediğini
işittim dedi.[39]
Borç verme manasındaki karz-ı hasen Allah rızası icin verilen borçtur. Bu
borç karşılığı borçludan bir çıkar beklenmez. Yalnız ödeme imkanına kavuştuğu
zaman borcun aslını ödenmesi istenir. Hadislerde geçtiğine göre Allah (c.c.)
nerede ve hangi davranışta rızası bulunuyorsa orada kendisi bulunuyormuş gibi
ifade kullanarak kullarını hayırlı işlere, yardımlaşma ve dayanışmaya teşvik
etmektedir. Mesela; hasta ziyaretini kendini ziyaret, aç kimseyi doyurmayı
kendini doyurmak, çıplak bir kimseyi giydirmeyi kendini giydirmek diye ifade
edilmektedir.[40]Burada da güzel borç vereni kendisine borç veren gibi kabul ederek yardımsever
mümine şereflerin en büyüğünü bahşetmiş, onu dini heyecanın zirvesine
yükseltmiştir.[41]
Elmalılı, buanlamdaki karz-ı hasenı açıkladıktan
sonra onun on özelliği taşıması gerektiğini ekliyor.[42]
Sonuç
Karz-ı haseni tefsirlerin
veya fıkıh kitaplarının birçoğu her ne kadar Allah yolunda mal infakı şeklinde açıklasalarda,
bu tabirin kapsamı daha da geniştir. Allah için yapılan bütün harcamaları, fedakârlıkları
ve yardımları kapsar. Bu ister bir muhtaca bir şeyi borç vermek olsun, isterse malı
Allah yolunda, İslâmın izzeti, müslümanların maslahatı için kullanma olsun,
isterse canı Allah yolunda feda edebilme olsun
Allah (c.c.)
bütün bu fedakârlıkları kendisine verilen borç olarak kabul ediyor, karşılığını
kat kat fazlasıyla vermek üzere.
Dipnot
[1]- Bakara 2/282
[2]- M. İslâmoğlu, Hayat Kitabı Kuran, s: 1309
[3]- Kehf 18/17
[4]- R. El-Isfehânî, el-Müfredât s: 604
[5]- Y. Apaydın, TDVİA 24/519
[6]- R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 170
[7]- Kurtubî, el-Câmiulil-Ahkâm, s: 547
[8]- Bakara 2/262
[9]- A. Özgen, Şamil İslâm Ansiklopedisi, 3/311
[10]- Elmalılı, H. Yazır, Tefsir (sad.) 7/424
[11]- Maide 5/12. Hadîd 57/11, 18. Teğâbûn 64/17.
Bekara 2/245. Müzemmil 73/20
[12]- M. Okuyan, KısaSûreler, 3/104
[13]- Tevbe 9/111
[14]- Kurtubî, el-Câmiu lil-Ahkâm, s: 546
[15]- Mâide 5/12
[16]- M. Esed, KuranMesajı, 1/187
[17]- Elmalılı, H. Yazır, Tefsir (sad.) 3/183
[18]- Hadîd 57/18
[19]- Hadîd 57/11
[20]- M. Esed, KuranMesajı, 3/1112
[21]- Teğâbûn 64/17
[22]- M. İslâmoğlu, HayatKitabıKuran, s: 1136